“Mahremiyet ve Kamusallık” kitabı üzerine..


Bir Tasarım kuramları dersi hediyesi olarak alıp bir türlü doğru düzgün okuyamadığım bir kitaptı Mahremiyet ve Kamusallık.Belki de adından dolayı bilemiyorum hep zor ilerler bitiremem gibi hislerle dolup başlayamadım. Nihayet okumaya başladım. Kitap yedi bölümden oluşuyor. Başta ne alaka olduğunuz bölüm isimleri var. Fotoğraf, müze, pencere,şehir.. gibi. okudukça birbirleri ile olan bağlantıları daha iyi anlaşılıyor tabi ki. Kitabın başında Mahrem olandan da bahsettiği arşiv bölümünde özel olanın kamusal olanı işgal etmesinden bahsediyor ki bence bu şu an her yerde karşılaştığımız bir durum,facebook, twitter hesapları, insanların beğenileri, yaptıkları, onlara özel olan her şeyin kişinin kendileri tarafından ifşa edilmesi durumu özel olanın kamusal tüketimine en iyi örnekler bence. Baudelaire’nin ” mağaza vitrinleri gibi ışıklandırılmış gözlerin” diye yazması da yine bu durum ile ilgilidir. Bu çağ içerisinde gözler ruhun aynası değil, dikkatle ifşa edilmiş ilanı olabilir ancak.

Bir diğer dikkatimi çeken bölüm Modernite meselesini cinsiyet ve cinsellik meselesinden ayırmamasıydı.Bildiğimiz üzere Modern mimarlığın figürü erkekti bunu daha önce de bir çok yerde okumuş olmama rağmen.Kadınlar ve çocukları “ilkel” olarak nitelendirildiğini , hatta Loos ” Süs sonsuza dek kadının hizmetinde olacaktır…. kadınlarda süs temelde vahsideki süse karşılık gelir,erotik bir anlam taşır. Kadında ve çocukta doğal olan süs modern erkekte ” bir yozlaşma belirtisidir”1 dediğini bu kitapta okumuş oldum.

yazıyı şimdilik kısa keseyim diyorum yaz sıcağında bilgisayar başında sıkıldım da..

1  Colomina,B,(2011),” Mahremiyet ve Kamusallık”, Metis yay,İstanbul,ss.37-38

 


“Kritik veren Ayşegül”

Sevgili can dostları hazır juri de ertelenmişken bloga bir şeyler eklemeye başlıyım dedim. Bu çalışmamın  adı  Kritik veren Ayşegül adından da anlaşılabileceği gibi çalışmamı proje hocam Ayşegül Akçay hanfendiye itaf ettim. Mutlu huzurlu bir juri beni bekler inşallah diyor. kuçuklerin gözlerinden büyüklerin ellerinden öpüyorum 


Juri ardından…

23 mart 2012 günü itibariyle birinci juriyi atlattık… Artık önümüzdeki jurilere bakıcaz.


Proje Önerisi


“Storyboard denemesi 2”

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.


sinema mimarlık filmler üzerine bir atölye..

“2 mart dersinin ardından”

Bu derste film yapımı tasarımı süreci ile ilgili sunum yapıldı.film tasarım ilkelerini,film yapım süreçlerini tasarım sürecini ile ilgili daha fazla bilgi edindik.Filmlerin mimarlıkta daha çok bir temsil aracı olarak kullanılmasından bahsettik ki bir çok anlamda mimarlık ve sinemanın birbirine benzer olduğunu da gördük.Gerek çalışma disiplini gerek tasarım süreci.. Yine bu konuda Jean Nouvel’in bir yazısında:

‘ Ben mimarı sık sık sinema yönetmenlerine benzetiyorum, çünkü aşağı yukarı aynı koşullar altında çalışıyoruz: Belli bir zaman içinde, verili bir bütçeyle, belirli kişiler için, bir nesne üretiyoruz. Ve takım halinde çalışıyoruz. Doğrudan ya da dolaylı olarak, güvenlik adına, para adına, hatta aleni sansür adına, sansürlenen kişileriz.’*  diyordu bu açıdan bakıldığında mimar ile yönetmen arasında da benzerlikler kurmak mümkün.

Geçen dersten aklımda kalan bir diğer şey film- noir ‘di. Her ne kadar ne demek diye sorulduğunda boş boş baksam da aslında bu konuda pek bir meraklıydım. Şöyle ki Gilda filmini almak için bile kaç kere D&R’ a gitmişliğim var. Tabi bunlar işin hikaye kısmı az ışıkla çekilmiş siyah beyaz bu filmler genellikle polisiye suç filmleridir. Bu konu ile önerebileceğim  iki şey var birincisi film noir afişlerinin bulunduğu bir site Film Noir Posters , ikincisi ise bu konuda aklıma gelen ilk isim Rita Hayworth ve film de söylediği ‘Put the Blame on Mame’ şarkısı..

*Boudrillard,J-Nouvel,J,(2011),”Tekil Nesneler”,Yem yayınları,İstanbul,Ss.21,s.22

görsel:http://www.sinepil.org/imaj/queennothing/gilda23.jpg


Storyboard denemesi…

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.


” Katlan İstanbul”


“karaköy” üzerine senaryo denemesi…

İstanbul farklı birçok kültürden beslenen kozmopolit bir kent. Sürekli değişen, dönüşen ve dönüştüren dinamik bir yapısallık… kent; bünyesinde barındırdığı potansiyelleri monotonluğa dönüştürmeden, algısal olarak sürekli bir devinim hali içerisinde. Senaryo denemelerine başlarken bu durum üzerinden ilerlemek düşüncemiz. Kente dair algısal farklılıklara değinerek, bir kent okuması yapmak. bu durumu da  özellikle şehrin kalabalığını ve karmaşasını yansıtan en önemli metafor olan sesleri kullanarak gerçekleştirmek. Belirli ve mantıklı bir güzergah üzerinden gece ve gündüz olmak üzere (aynı rotanın gece ve gündüz olarak takip edilmesi) karaköyün deneyimlenmesi. Kent dinamiklerine ait seslerin ayrıştırılıp diğer çekim üzerine eklenmesiyle elde edilecek deneysel bir çalışma üretmek.


Karaköy..